Salgın nedeniyle ulusal, bölgesel ve kentsel sınırların kapatılması durumunda her birimin kendi ihtiyacını karşılaması gerektiğini belirten ZMO İstanbul Şube Başkanı Kapıkıran, “Yeniden ‘kendi kendine yeter’ ülke durumuna gelmek zorundayız” dedi
Koronavirüs nedeniyle evlere kapanan yurttaşlar kendi gıda stoklarını yapıyor. Sürecin ne kadar devam edeceği bilinmezken “Üretimde de var olan yavaşlama bir gıda krizine neden olur mu?” sorusu zihinleri meşgul ediyor. Zaten borç batağında olan çiftçilerin topraktan vazgeçtiği haberleri de gündemde. Birçok ürünü ithal eden Türkiye’nin stokları ise merak konusu. Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İstanbul Şube Başkanı Murat Kapıkıran, merak edilen soruları yanıtladı.
‘Koronavirüs nedeniyle gıda krizi yaşanacak mı’ sorusu gündemde. Ne düşünüyorsunuz?
Pandemi ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gıda rejimi ve gıda güvencesi sorgulanmaya başladı. Türkiye’nin tarım ürünleri üretimi ve gıdada kendine yeterliliği, halkın salgından sonra gelen en duyarlı olduğu temel konu halini aldı.
TÜİK verilerinden yaptığımız analize göre, 2018-2019 bitkisel ürün denge tablolarında, beslenmemizde kullandığımız temel ürünlerin bir kısmını oluşturan bitkisel ürünlerde ton bazında stok değişimi eksi (-) veriyor. Ekilen alanlar toplam tahıllarda (önemli kısmını buğday, arpa, mısır, çavdar oluşturuyor), patates, kuru fasulye ve soyada hektar bazında azalıyor. Yeterlilik derecesi; toplam tahıllar %92,4, arpa %94,7, mısır %70,3, pirinç %69,2, kuru fasulye %72,1, kırmızı mercimek %74,9, yeşil mercimek %86,8, ayçiçeği %66,4 ve soya %5,7 olarak gerçekleşti.
Yeterlilik derecesi, bir bölgenin üretiminin o bölgenin talebini ya da yurtiçi kullanımını (insan, hayvan ve endüstrinin bütün ihtiyaçlarını) ne ölçüde karşılayacak durumda olduğunu gösteren veridir. Bu veriler temel tarımsal ürünlerin bitkisel kısmında sorunlar olduğunu gösteriyor. Hayvansal gıdalar için yapılan açıklamalara ilişkin olarak da yaşanan fiyat artışları, arz talep dengesinde sorunlar yaşandığını gösteriyor.
Ülke kendi kendine yeter hale gelmeli
Kriz durumunda tüketicinin gıdaya ulaşabilmesi nasıl sağlanır?
Covid-19 pandemisinin, tüm dünyada ve ülkemizde yayılımının önlenmesi için alınması gereken temel önlemin izolasyon (evde kalmak) olduğu bilim çevrelerince vurgulanıyor. 2-3 ay sürmesi durumunda, sağlıklı gıdaya erişim için ulaştırma mekanizmaları kurulmalı. Fakat izolasyon tam anlamı ile sağlanmayıp, sağaltım tamamlanmayıp, yayılımın artması durumunda, orta ve uzun vadede beslenme sorunları yaşamamak için acilen “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli.
Yaşanan süreç bir kez daha göstermiştir ki tarım, beslenme ve gıda stratejiktir. Ulusal, bölgesel ve kentsel sınırların kapatılması, izole edilmesi durumunda her virüs enfeksiyonu yaşayan birim, beslenme ihtiyacını kendi kaynaklarından sağlamak zorunda kalacak. Bu da gösteriyor ki yeniden “kendi kendine yeter” ülke durumuna gelmek zorundayız.
Çiftçinin tarımdan çekilmesini engellemek için ne yapılabilir?
Bitkisel ya da hayvansal üretimde yaşanan sorunlar nedeniyle üretici ciddi oranda toraktan kopuş yaşıyor. Bu sorunlar arasında şunlar yer alıyor: Girdilerin pahalılığı, pazarlama sorunları, maliyet-fiyat dengesizliği, aracı kârları, lojistik maliyetlerindeki artış, tarımda planlama eksikliği (ürün deseni, tasarruflu su kullanımı, bitki besleme, zararlı mücadelesi, çiftçi eğitimi, kooperatifleşme gibi), kamu desteklerinin yetersizliği, üreticinin banka kredilerine yönlendirilmesi. Bu sorunlar nedeniyle de kopuş hızla ilerliyor.
Sağlıklı, yeterli, erişilebilir gıda, temel ve evrensel insan hakkıdır. Her ülke, kriz, savaş ve afet dönemlerinde kullanılmak üzere insan ve hayvan beslenmesinde kullanılan temel tarım ürünlerini yeteri miktarda ve sağlıklı koşullarda stoklamak ve muhafaza etmek durumunda.
Halkın kamu otoritelerinin açıklamalarına güveni, verilerinin bağımsızlığına ve özerkliğine tam olarak inanılan, siyasetten bağımsız kurumlar tarafından açıklamaların yapılması ve görsel takibi mümkün olan mekanizmalar (Toprak Mahsulleri Ofisi web sitesinde güncellenerek sürekli yayımlanan stok verileri ve silo, depo görselleri, canlı videoları gibi) kurularak halkın kullanımına açılmasıyla mümkün olabilir. Bir an önce bu sistem kurularak halkın denetimine açılmalı.
Devletin çiftçiye 170 milyar lira borcu var
Kamu, neoliberal politikalarla neredeyse tüm kurumlarını özelleştirdi. Tarımı regüle eden, destekleyen, girdilerin maliyetlerini düşüren tüm kamu kurumları yeniden kamulaştırılmalı, işlevsizleştirilenlere işlev kazandırılmalı.
Üreticinin-çiftçinin girdileri ucuza temin etmesi için gereken kamusal destekler ve organizasyonlar acilen hayata geçirilmeli. 2006’da yürürlüğe giren tarım yasasında çiftçilere verilecek olan desteklerin, Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMF) %1’inden az olamayacağı hükmüne göre (bugüne kadar %0,5’i geçmemiştir) devletin çiftçiye 170 milyar TL’den fazla borcu var. Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi ile harcanacak olan 100 milyar TL’den “stratejik sektör” olan tarım için kaynak ayrılmadı. Verilmeyen bu destekler de göz önüne alınarak çiftçilerimizin bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçları silinmeli.
Tüm dünyada giderek yaygınlaşan, üretici/çiftçinin kendisini olumsuz tüm etkilerden koruyabileceği, girdi ve kredi temininde elini güçlendiren, üretimde planlamayı zorunlu kılan, demokratik, dayanışmacı, katılımcı ‘yeni nesil kooperatifler’in kurulması desteklenmeli, mevzuat buna göre düzenlenmeli.
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlı olan çiftçilerimizin, mevsimlik, geçici ve yevmiyeli tarım işçileri ile topraksız, ÇKS dışında kalan tarım emekçilerinin sigortalı olabilmeleri sağlanmalı. Çiftçi Bağkur ve tarım sigortalılarının en düşük emekli aylığı bin 418 TL’den asgari ücret seviyesine çıkarılmalı.
YENİ BİR DÜZENİN KURULMASI KAÇINILMAZ
Türkiye büyük bir tohum ithalatçısı olmaktan nasıl kurtulur?
Tohum, toprak ve su genelde tüm canlıların ve insanlığın ortak varlıklarıdır, metalaştırılamaz/ metalaştırılmamalıdır. Covid-19 pandemisi bu gerçeği bir kez daha tecrübe etmemizi sağladı. Ulusal güvence için stoklar, ithalat, ihracat, planlı üretim, üretici ve toplum sağlığı ve daha birçok açıdan halkı önceleyen yeni bir düzenin kurulması kaçınılmaz. Salgın sonrası oluşacak yeni tarım ve gıda rejimi, dünyada ve ülkemizde tohum, toprak ve suyu ulusal ve yerel gıda güvencesini esas alan, temel insan hakkı olarak değerlendirmek zorunda. Ticari emtia olarak değil. Ulusal tarımın bütün bileşenlerinin gerçek ve etkili katılımıyla halkın yararını gözeten yeni ulusal tarım planlaması için gerekli mekanizmalar hemen oluşturulmalı.
HİÇBİR MEGA PROJE TOPRAK VE SUDAN ÖNEMLİ DEĞİL
“İklim krizi ve yaşadığımız koşullar yeniden ve daha acı şekilde tecrübe ettirdi ki, bu ülkenin hiçbir şart altında kaybedeceği 1 santimetrekare toprağı ve bir damla suyu yok. Hiçbir proje ve mega proje toprağa, suya ve havaya dokunmamalı, doğal kaynakların vasfını değiştirmemeli, varlığıyla oynanmamalı. Aksine bunları korumak ve artırmak için çalışılmalı.”
Kaynak: www.birgun.nethttps://www.birgun.net/haber/ciftci-topraktan-cekiliyor-tehlike-canlari-caliyor-tarimda-acilen-uretim-seferberligi-ilan-edilmeli-295354